25 Ekim 2011

Onu öldürmeliyim

Baş aşağı yere düşmüştü. Burnundan kan geliyordu. Yanağı mosmordu. Ellerini ise hissetmiyordu. Yüzüstü hareketsizce yatıyordu. Vücuduna yayılan karşı koyamadığı bir yanma hissi vardı. Gözlerini açtı, ama her şey bulanıktı. Hafif hafif kar yağıyordu üzerine. Gecenin karanlığı sokağa daha yeni vurmuştu. Kuytu bir köşeden kulakların pasını silen kuş sesleri geliyordu. Yavrusunu besliyordu dişi kuş. Bu ayazda aç kalmıştı yavruları. Sokağı kaplayan bembeyaz kardan çarşafa kırmızılık yayılıyordu. Gittikçe beyazlık yok oluyordu, kuş sesleri kulak zarlarını deliyordu. Vücudu alev alev yanıyordu. Arkasındaki binanın kapısı açıldı. Ona doğru birinin geldiğini duyuyordu. Kuşlar resitale ara vermişti sahneye eşlik edercesine. Yavruların karınları doymuştu aslında. Adamın arkasındaki ses iyice yaklaştı, sağ kolunun yanında durdu. Ayaktaki bir iç çekti, endişeliydi. Eliyle sakallarını sıvazladı. Etrafa baktı hızlıca. Kimseler yoktu. Kanlı çarşaf ayaktaki adama yaklaşıyordu yavaş yavaş, bir adım geri attı. Ne yapacağını bilemiyordu, ayağıyla hafiften dokundu, ölmüştür diye düşündü. Nefes alıp vermesini gördüğü halde ölmeme ihtimaline katlanamıyordu. Ölmesi gerekirdi. Az önce onu öldürmüştü. Sekizinci kattan aşağı atmıştı onu, kesinlikle ölmüş olmalıydı. Belki de bu son nefesiydi, diye düşündü. Bir yandan adam, yerdekine bakıyor; bir yandan etrafı kolaçan ediyordu. Biraz olsun içi rahatladı, etraf sakindi. Ellerini beline koydu, düşünmeye başladı. Gökyüzüne baktı. Kar, cinayetine eşlik ediyordu. Karın temizliği cinayetini temizliyordu. Kanlı çarşaf, kaynağından uzaklaşmıştı; eskisi gibi beslenemiyordu. Kurumaya başlıyordu. Temiz kar hükmünü sürdürmeye devam ediyordu. Birden parmaklarını oynattı yerdeki, yanan vücuduna soğuk işlemeye başlamıştı. Ayaktaki adam bir adım daha geri gitti korkudan. Gözleri yerinden fırlayacakmış gibi hissediyordu. Rüya görüyor olmalıyım, diye düşündü. Bu imkansızdı. Peki neden aşağı inip kontrol ediyordu onu? O da bu kadar rahat kurtulamayacağının farkındaydı belki de. Yıllardır onunlaydı sonuçta. O ne hisseder, o ne düşünür, hepsini biliyordu. Yerdeki adam ayaklarını oynattı, ayağa kalkmaya çalışıyordu! Ayaktaki adam hemen yukarı, evine koştu. Heyecandan nefes alamıyordu, bütün çekmeceleri yere döktü. Bulamıyordu bir türlü. Neredeydi? Nerede? Aniden hatırladı, yastığının altındaydı; fakat geç kalmıştı bulmakta. Geri döndüğünde adamı göremedi. Kaçmıştı! Bir iki damla kuruyan kan gördü sağ tarafa doğru giden. Oraya koşmaya başladı. O haldeyken uzaklaşamazdı. Onu öldürmeliyim! Karanlıkta hiçbir şey göremiyordu, kar şiddetini arttırmıştı. Yaklaşık 10 dakikadır etrafta bilinçsizce koşuyordu ama ondan tek bir iz görememişti. Sanki uçup gitmişti. Ayağı taşa takıldı, tepetaklak yere düştü. Kafasını kaldırıma vurdu...... Bir ormandaydı şimdi, sonbahar yaprakları yeri örtmüştü. Güneş batmak üzereydi. Yüzükoyun yerde yatıyordu. Ellerini iki yana açmıştı, gökyüzüne bakıyordu. Yağmur çiseliyordu. Arkasından yaprak hışırtıları duydu, biri yaklaşıyordu. Tam başının yanında durdu, ona eğildiğini hissetti. Bir şey dedi, ama anlayamadı. Ardından alnında bir soğukluk hissetti, buz gibi bir metal parçasıydı bu. Tetiğin o ince sesini duydu ve...... Kuşlar uçuştu. Orman sakinleşti. Adam yavaşça ayağa kalktı. Ruhu ondan kurtulmuştu.

Hiç yorum yok: