Kız sokakta usulca yürüyor. Gözü telefonunda. Parmakları dans ediyor. Gülümsüyor birden. Gözlerinin içi gülüyor, güzel dişleri ortaya çıkıyor. Yürüyüşü biraz yavaşlıyor, o anın tadını çıkarıyor. Böylesine ruhunu okşayacak ne olmuş olabilir? Bu kadar tatlı gülümsemesini ne sağlamış olabilir?
Telefonun çalar, hemen kalkıp gidersin telefonla, konuşmaya başlarsın onunla. İsmini duyunca için cız eder ya, kalp ritmin hızlanır, dış dünyadan koparsın.
Onu düşündükçe kokusu aklına gelir buram buram. Hayallerinde bile boynunu koklarsın, içine çekersin kokusunu. Yemyeşil bir ovada çiçeklerin içinde bulursun kendini, güneş vücudunu ısıtır, kuşlar etrafında döner sanki. O gelir, yanağına bir öpücük kondurur ve “seni seviyorum” der. Gözlerini kapatırsın, yaşadığını hissedersin.
Bazen o kadar bunalırsın ki bu saçma hayattan seni kurtarması için dua edersin. Elini verirsin ona, çeker alır seni yanına. Etrafındaki her şey bulanıklaşır o zaman, anlamsız gelir. Berrak olan tek şey onun güzel gözleridir.
Karanlığın içinde parlayan tek bir şey var. O hayatımızdaki bilinmezliği, önümüzdeki karanlığı yok ediyor. Hayatımız aslında o kadar karanlık ki gözlerimizi açmaya korkuyoruz.
...
...
Bu geleceği olmayan dünyada karanlığa hapsolmuş, aşkı arayan zavallı canlılarız hepimiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder