29 Temmuz 2011

Bulantım

Saat 11 civarı uyandı. Etraf çok güzel kokuyordu, temizlikçi kadın bugün erken mesai yapmıştı anlaşılan. Kocaman penceresinden güneş süzülüyordu yatağa. Sıcaklık ve ferah bir kokunun yarattığı mutluluğu içinde hissediyordu. Gözlerini ovuşturarak doğruldu. Saçı başı dağılmıştı her zamanki gibi. Nefret ediyordu saçlarından. Hep uzun saçın hayalini kurmuştu, ama uzatamıyordu. Karısı izin vermiyordu. Acaba saçlarımı kısa kullanıcam dese karısına, bu sefer de saçlarını uzat diye tutturur muydu, diye içinden geçirdi. Kadınlar...

Yatağı toplamadan mutfağa gitti. Dünden kalan portakal suyunu çıkarttı buzdolabından, kafaya dikti. Evde onu azarlayacak biri yoktu, rahatlıkla içti. Gözlerindeki çapakları aynaya bakarak çıkarttı ve vücudunun çeşitli yerlerinde yoğurarak yok etti. Vücudun çapaklara ihtiyacı var . Televizyonun karşısına oturdu, dünden kalan filmini açtı dvd oynatıcıdan, sanki 5 dakikalık ihtiyaç molası vermiş edası vardı. Yaklaşık yarım saati kalmıştı filmin, bir hayli sıkıcıydı film ama yapacak başka bir şeyi yoktu evde. Gözleri yarı açık izledi filmi. Filmin bitimiyle çıkan yazıları görünce zafer kazanmış asker gibi sevindi. Sehpanın üstündeki dünden kalan gazeteyi aldı eline, okumaya başladı. Bu evde çoğu şey dünden kalmaydı.

Telefon çaldı, arayan karısıydı.

-Geç mi gelceksin?

-Evet, toplantım uzadı.

-Anladım.

-Merak etme, çok geç kalmam hayatım.

-Peki

Hemen gazeteyi bir köşeye fırlattı. Bugün onun günüydü. Üzerine bir şeyler geçirdi, dışarı fırladı. Hava çok güzeldi. Her zaman takıldığı cafeye doğru yol aldı, arkadaşları ordadır diye umuyordu. İçeri girdiğinde kimseyi göremedi. Saat çoktan 1'i geçmişti. Arkadaşları da başka yerde olamazdı. Bir kahve söyledi, saatlerce tek başına oturdu. Gelen geçene baktı. Yan masadaki insanların hayatına dahil oldu. Onların dertlerini dinleyerek kendi dertlerinden uzaklaştı. Akşam olmuştu, ama hala eve gitmek istemiyordu. Saat 10 civarı arkadaşı aradı, gıcıklık olsun diye eve gideceğini söyledi. Apar topar kalktı masadan, cafeden çıktı. Durağa geldiğinde kimseleri göremedi. Bugün çok yalnızdı.

Biraz bekledi otobüsün gelmesini, ama görünürde ne insan ne de otobüs vardı. Yürümeye karar verdi. Cebinde üç kuruş para yoktu, kafasını duvarlara vuruyor, bir yandan da eve geç kalmamak için hızlı hızlı yürüyordu. Gömleğinin vücuduna yapıştığını hissetti. Sırılsıklam olmuştu. Terler akıyordu her yerinden. Adımlarını daha da hızlandırmak zorundaydı. Birden önünde bir adam belirdi. Çöpleri karıştırıyordu. Yanından geçerken kokusunu içine çekti. Çöpleri mi kokladı yoksa adamı mı karar veremedi. Bir fark yoktu aralarında. Kendi kokusunu düşündü o anda. Kaldırım boyunca gelen insanları gördükçe sokağın karşı tarafına geçti. Kokusundan utanıyordu.

Eve vardığında karısı onu kapıda karşıladı. Karısı , onun yüzüne baktı sadece.. Ne yaptığını, nerede olduğunu sormadı bile. Odanın içine yayılan kokudan rahatsızlık duymuştu. Arkasını dönüp yatak odasına gitti. Kadınların konuşmasına gerek yoktur.

Yarım kalan gazetesi attığı yerde duruyordu hala. Odaya bile girmeye cesareti yoktu. Evden çıkıp az önce gördüğü çöpçüyü aramaya çıktı. Yarım kalan koşusuna devam etti.

Hiç yorum yok: