21 Ağustos 2011

Ben gidip bi duş alıyım

“Allaaah!!!” bağırışıyla dolmuşun fren sesinin senkron tutturduğu anda, başımı okuduğum dergiden kaldırdım. Sesin sahibi yanımdaki kadındı. O anda kendimi dinledim. Kalp atışlarım ile yanımdaki kadının kalp atışları arasında dağlar kadar fark vardı. Gözleri yuvalarından çıkmak istiyordu kadının, bunu yapmak için zorluyordu kendini; fakat bir türlü başaramıyordu. Milimetrik yer değişimi onu memnun etmedi. Önünde oturanın saçlarını bir güzel suladı ağzından fışkıran tükürükleriyle. Hava çok sıcaktı. Öndeki pek oralı olmadı bu yüzden. Kadının elleri etrafında bulduğu sabit nesnelere doğru yönelmişti ve onlara kenetlenmişti. Ayaklarını ise aynı senkronla yere vuramamıştı, “demek ki ayaklarındaki refleksler biraz zayıf” diye geçirmiştim içimden. Yanındaki arkadaşı da çığırtkan kadına tutunmuştu. Onun etrafındaki tek sabit nesne arkadaşıydı. Omzunu çürütmüş olmalıydı bizim çığırtkanın. Diğer omzuna göre hayli aşağıda duruyordu çünkü. Acı fren sesi ve “Allaaah!!!” nidasından bir saniye geçmişti ki heyecan yerini rahatlamaya bıraktı. Olay sadece sollama yapmak isteyen bir sürücünün bizim dolmuşu görmesiyle kendi şeridine dönmesinden ibaretti. En azından benim için bundan ibaretti, kadın için ise daha çok şey anlam ifade ediyor olmalıydı ki bu sefer de “Aman be oğlum!” diye şoföre işini öğretmeye yeltendi. İnsanın en rahatsızlık duyduğu şeylerden birini yapıyordu şimdi çığırtkanımız. Şoför dikiz aynasından bir bakış fırlattı ve yoluna devam etti. Bu andan itibaren rahatlama hissi de kızgınlığa dönüştü. Artık dikkatsiz bir şoförümüz vardı yolcuların gözünde. Bundan sonra isterse klimayı açsın, isterse eksik verilen dolmuş parasına “ne demek ne demek” diye tepki versin önemi yoktu. O dikkatsizliğiyle bizi tehlikeye atmıştı ve hepimiz ölebilirdik. Herkesin aklından bunlar geçiyordu dolmuşta. Sıra sıra içeride bulunan 16 yolcu dikiz aynasından şoförle bağlantı kurdu. Şoför de yoluna bakmaya devam etti. Kızgınlık yavaş yavaş dinmeye, çığırtkanın da kalp atışı normal haline dönmeye başlamıştı. Yanımdaki oturuşu da değişmişti. Dimdik duran o vücut kendini bükmeye, koltukla aşağı doğru eğimli olarak 35 derecelik bir açıyla oturmaya başlamıştı. Artık sakindik. Yarım kalan yazım beni bekliyordu.


O gün dolmuşta beni rahatsız eden nidayı ilk kez duymuyordum. Gözlerim okuduğum yazının bir noktasında durduğunu farkedemeden düşüncelere dalmıştım bile. Her çocuk gibi okuldan gelip hemen dışarı çıkardım arkadaşlarımla oyun oynamak için. Arkadaşlarımın çoğu kızdı, benden de biraz büyüktüler. Onlar oyun oynar ben de hakemlik yapardım. Seksek oynayan birine nasıl hakemlik yapıyordum hatırlamıyorum ama o görevi üstlendiğimi çok net hatırlıyorum. Arkadaş eksiği olduğunda beni de alırlardı oyuna. Çok mutlu olurdum işte o anda. Adrenalin pompalanmış bir çocuğu durdurmak oldukça güçtür, hele ki erkek çocuğuysa olayın sonucu annenin “senin bacaklarını kırarım” demesiyle son bulur. Hatırlıyorum da koşturmaca oldu mu hep ben kazanırdım oyunu. Oyunun içeriğine göre de oyuna dahil etmeye başlamışlardı beni. Kızlar kaybedince çok sinir olurlardı bana, ben de arkadaşlığımızın bozulmasını hiç istemezdim, ama oyuna olan açlığımı dindiremezdim. Oyun alanımız de oldukça kısıtlıydı. Yeni bulunan bir oyun için arkadaşlarımla toplanmıştım ki oyun alanı olarak bir binanın kapısı belirlenmişti. Ben oyunu tam anlayamamıştım, fakat koşmam gerektiğini düşünüyordum. Oyun sırasında ebe üzerime gelince öyle bir depar atmıştım ki ayağımı yola bastığımda “Allaaah!!!” diye bir ses ve sağ taraftan gelen bir beyaz arabayı gördüğümü hatırlıyorum sadece. Sonra gözlerimi açtığımda film vari hafiften bulanarak sonradan da netleşen amca, teyze kafaları görmüştüm. Sesleri ise otobüste mola için anons yapan muavinlerinki gibiydi. Ağzımdan anlamsız laflar çıkıyordu. Ne dediğimin farkında bile değildim. Bir amca beni kucağına aldı, yan tarafta yeni açılmış olan dondurmacanın sandalyesine oturttu. Vücudumun alev alev yandığını hissediyordum. Birkaç dakika sonra kelime oluşturmayan ünlü harfleri kullanarak konuşma alanında kendimi ilerlettim. Kalabalık karşımda duruyor ve benden bir şey dememi, kendimi nasıl hissettiğimi söylememi istiyorlardı. Ağzımdan şöyle bir cümle çıkmıştı : “Ben gidip bi duş alıyım”. O an oldukça mantıklı gelmişti, fakat karşımdakilerin bakışlarının farklılaştığını görebiliyordum. Üstüm başım yırtılmıştı. Kolumdan, bacaklarımdan kanlar akıyordu, kalçamın şiştiğini hissediyordum, çeşitli yerlerimde   morluklar beliriyordu. Bunları görünce yıkanmak en doğru olanıydı. Hepsinden kurtulabilirdim yıkanarak, fakat buna izin vermediler. Yan komşumuz beni kucağına aldı ve evlerine götürdü. Beni bir çekyata yatırıp pansuman yaptılar. Ben yine de “benim bi duş almam lazım, siz beni bırakın, ben duş alıyım” diye sayıklıyordum. Vücudum artık o kadar sıcak değildi. Kendimi biraz daha iyi hissetmeye başlamıştım. Sonrasında annem ve babama direkt olarak kaza geçirdiğimi söylemedi komşular telaş yapmasınlar diye. Tam olarak ne dediklerini hatırlamıyorum, ama başarılı olmuşlardı. Annem babam sakince gelip korkulu gözlerle bana baktılar, birkaç dakika sonra komşulara teşekkür edip beni eve taşıdılar.

Dolmuşun yeniden fren yapmasıyla bir anda kendime geldim. Anımdan uzaklaşıp yanımdaki çığırtkana baktım. Bu sefer de “cık cık” yapıyordu ağzıyla. 15 dakikalık yol boyunca kadının bütün yolcular üzerinde oluşturduğu baskıyla yaşamak oldukça güç olmuştu insanlar için; ama çığırtkanımız beni ara ara kopukluk barındıran anıma yolcu etmişti. Kısa bir süreliğine de olsa..

4 yorum:

Vladimir dedi ki...

Seneler önce.. bindiğim dolmuş kaza geçirmiş burnum öndeki koltuğa sıkışmıştı derisi yüzülmüştü. İğrenç iğrenç dolanmıştım günlerce yazın beni o günlere ışınladı adtea. Geçmiş olsun.. Böyle ani çıplıklar insanı yıpratıyor ya

Uyumayan Ses dedi ki...

bu yorumu okurken de benim burnum sızladı resmen off nası sıkışır öyle ya :SS

Vladimir dedi ki...

Bİr anda oldu çok pisti. VE çarpışma anında ya burnum şu iki koltuğun arasına sıkıırsa diye korktuğumu anımsıyorum. Görünen kaza işte :)

deeptone dedi ki...

adresim değişti.
profilimden girebilirsin.
veya, sadevederin.blogspot.com.
:)