8 Ağustos 2011

11 ayın kabusu

Saat 23:50. Bir bekleyiş var etrafta. Sahil boyunca insanlar toplaşmış, muhabbet ediyorlar. Sadece 10 dakika sonra her şey sona erecek. İnsanlar teker teker kollarını yokluyorlar, bir yandan da sıkıcı muhabbetten uzakta kalmak istiyorlar. Alkol, muhabbetin tetikleyicisi. Kuru kuru hiçbir şeyin tadı yok. Kayalardan hafif hafif müzik sesi geliyor. Bekleyiş sona ermek üzere. Siyah poşetler kendilerini gösteriyorlar. İçlerinden kırmızı, mavi, yeşil kutular çıkıyor buz gibi. Nihayet saat 00:00. Bu andan itibaren zaman duruyor, kavram kayboluyor. Kutular havaya kaldırılıyor muhteşem bir zevkle. Zafer kazanmış edasıyla herkes mutlu mesut sırıtıyor. Bir aydır tuttukları alkol orucu sona erdi. İkinci yudumda ilk kutular bitiyor. Sahil yeni açılan kutulara deniz sesiyle eşlik ediyor. Sabaha kadar sürecek bu sallanan dünyaya hoşgeldiniz.





O tedirginliği herkesin yüzünde görmüştüm o gün. Aslında yaptıkları yanlış bir şey diye düşünüyorlardı, fakat kime göre? Toplumun dayatmasından dolayı insanlar bu hale gelmiş, kimse istediği gibi yaşayamıyor. Ramazanda sigara içti diye adamı döven, ramazanın bittiği ilk dakikada içkilere kendimizi vuran bir toplumuz. Orada onlarca topluluğun içinde kafamı alkol kaynağından ayırıp etrafıma bakan bir bendim. Herkes oruç intikamı peşindeydi adeta. Gözleri dönmüş, vücutlarına alkol pompalıyorlardı.

Kimi kandırıyoruz biz söyliyim. Sadece kendimizi. Hayatında birkaç kere cumaya gitmiş, yarım yamalak oruç tutmuş, sözde müslüman neden ramazan gelince kendini peygamber sanıyorsun? Korkun varsa bu işe sarıl, yerine getir ibadetini. Kendi fikirlerini savun ama baskıdan dolayı hareketlerine şekil verme.

Düşünmeye kapalı bu insanları, baskı da bu noktaya getiriyor. Belki de baskı kötülüklerin anasıdır.

1 yorum:

Amélie Poulain dedi ki...

merhaba ben blogumu okuyucuya kapatmak zorunda kaldım bazı sebeplerden ötürü. eğer okumaya devem etmek istiyorsan otcopvedigerleri@hotmail.com'a mail atabilirsin.