30 Mayıs 2011

Yalnız


Mitya kahkahayı bastı:
>Konyak canım. ''Gene içiyor!'' diye bakıyorsun, değil mi? Ama,
Görünüşe aldanma,
Boş, yalancı kütleye kanma,
Şüphelerini unut...
İçmiyorum, şu senin domuz Rakitin'in dediği gibi sadece ''keyifleniyorum''. Herif yedinci dereceden memur bile olunca hep böyle konuşacak. Otur. Seni bağrıma basmak istiyorum Alyoşka, ama şöyle, eze eze... çünkü bütün dünyada gerçekten... ger-çek-ten... (dikkat et buna!) yalnız seni seviyorum!
Dmitri son sözlerini büsbütün coşarak söyledi.
>Yalnız seni seviyorum. Bir de ''kaltağın'' birine abayı yaktım, bu da beni mahvetti. Fakat aşık olmak sevmek değildir. İnsan nefret ederken de aşık olur. Aklından çıkarma bunu.

Kitap akıp gidiyordu. O ise içine gömülmüş bir halde yaşadıklarını düşünüyordu. O karamsarlık, kitabın o büyüklüğü ve kendisini orada kaybetmişlik hissi, onu çok uzaklara götürmüştü. İnsan yaptıklarına ağlar, yapılanlara değil. Kendi işledikleri, hazmettiklerinden daha ağır gelir. Artık kendini hissetmiyordu.. Geçmişinde yaşıyordu. Dmitri Karamazov ya da Zosima ona yardım edemezdi artık. Onu başka dünyalara götüremezdi. Ruhuna hükmedemezdi.

Yatağının sıcaklığı içinde kavruluyordu. Geçici mutluluk kaynağından kurtuldu. Eline kalem kağıt aldı. Kahverengiye baktı anlamsızca. Derin derin süzdü onu. Bir hışımla gelen hisler aniden kaybolmuştu. Dışardan yağmurun sesi geldi, zifiri karanlıktaki korkutucu hükümdarlıktı o. Pencereyi açıp soluklandı. İçindeki soğuk havayla uyum sağladı.


Odanın köşesine gidip oturdu, yine düşüncelere daldı. Bu sefer beyaza ihtiyacı yoktu. Düşünceleri ona yardım ediyordu. Kimsenin olmadığı gecesinde yaşadığı sayısız gecelerin birindeydi yine. Bir tek ruh vardı aklında, aklından çıkmayan, hastalıklı ve yorucu. Belki de az önce aynı havayı soludu onla. Belki de aynı anda o da düşündü, kendini yalnız hissetti.

Yavaşça ayağa kalktı. Müziği açtı ve tekrar yatağına uzandı. Nefeslerini dinlemeye başladı.


Geçmişi düşünürken bir an olsun göz yaşları durmamıştı. Hep eşlik etmişlerdi bu zorlu yolda. Kendini çok pasif ve kenara itilmiş hissetti. Dört duvarın içinde kaybolmuşken artık alanı daha dardı. Yaklaşık yarım saat olmuştu ve aynı noktaya bakıyordu, birden kendine geldi, ama o kadar kolay olmadı. Garipsedi her şeyi. O kadar etkiliydi ki yaşadıkları ve yaşama hayali, onu nerelere alıp götürmüştü. İki dakika önce soğuk bir odadaydı, ondan önce masmavi bir denizde yüzüyordu, ondan önce en sevdiği filmi en sevdiği kişiyle izliyordu.

Bu gece de yalnızdı. Önceden kendi ruhunun yalnız olduğunu hiç hissetmemişti.

1 yorum:

Murat Doğan dedi ki...

herkes yalnızlığın tarifini farklı yapsa da bir ortak nokta vardır. yalnız bir ortak nokta...