11 Temmuz 2013

Ben sizi karıştırdım

“Hooop Yeni Rakı!” dedi gözlerime bakarak. Benim gözlerim fal taşı gibi açılmış, onunkiler ise suya dalıp çıkmaktan kıpkırmızı olmuştu; yine de gözlerinin içinin güldüğünü rahatlıkla görebiliyordum. Ben de ona eşlik ettim gözlerimle gülerek. Zira durum komikti. Bir şakadan ibaretti ya da öyle olmalıydı. Elinde 70lik Yeni Rakı ile bana bakıyordu. Yanımızdaki iskeleden çocuklar bombalama üzerime atlıyordu. Rakı adeta bir kupa gibi kuzenimin ellerinde havaya kalkmıştı, hizasındaki Güneş ise yüzüme vuruyordu. Kuzenim ve birkaç arkadaş ile tatildeydik, denize gelmiştik. Tek eksik olan şey kanımıza hücum etmesini istediğimiz alkoldü. O da şimdi kuzenimin elindeydi. Kanım kaynamıştı.

Sayısını unutmuştum, ama kuzenimin gözlerine bakılırsa şişe bulma yarışması zıvanadan çıkmıştı. Biraz daha devam etseydik, kuzenim geri kalan hayatını bir çift kırmızı gözle devam edebilirdi. Güneş tam tepemizdeydi. Acımasızca bizi yakıyordu. Gençlik ateşi, denizden çıkmıyordu. Balık Adam rolünü kuzenim üstlendiği için yardımcısı rolünde hep ben vardım. Uzun eşek oynarken yastık, deve güreşi oynarken üstte, kart oynarken dağıtıcı, acıkınca simit almaya giden ben oluyordum. İçtiğimiz su şişesinin içine kum doldurunca uzun sürecek bir aktivitenin içinde bulmuştuk kendimizi. Başta sığ sularda başlayan macera, açık sulara taşmıştı. Arkamızda bizi gözetleyen bir ailemiz yoktu. Yoksa yarım saat önce kıyıyı neredeyse görmeyecek şekilde açılmamız sonrasında evin yolunu çoktan tutmuştuk bile. Açılmak zaten babaya, dayıya has bişeydi. Sadece onlar denizde o kadar açılabilirdi. Slip mayolarını meydana çıkartıp daldıkları gibi 20 metre deniz dibinden giderek çok havalı bir şekilde denizden çıkarak hızlı kulaçlarla açılırlar ve saatler sonra kıyıya gelerek mangal yakmak için hazırlanmaya başlarlardı. Onların varlığında deniz acıkması mangala dönüşürken, onlar yokken domatesli ve peynirli ekmek arası yanında kola içilir, bazen de bunlara karpuz eşlik ederdi. Ne yalan söyliyim, dayı veya baba veya eniştenin varlığını her zaman seven kişi olmuştum ben. Bütün gün denizde yorulup kıyıda yenen tavuk kanatın, köftenin tadı ayrı olurdu. Şimdi ise hiçbiri yanımızda değildi. Kuzenim ve 70lik Yeni Rakı ile paralel evrende hapsolmuştuk. Rakıya odaklanmış bir kamera ve arkadaki flu görüntü geldi aklıma.

“Nereden buldun oğlum onu?” diyebildim. O da sanki bu duruma şaşırmıştı. “Ne biliyim ya, bi daldım, bizim şişeyi ararken, bu şişeyi buldum. İyi olmadı mı?” dedi. İyi mi olmuştu, kötü mü olmuştu, o an kavrayamadım. Zira gecenin sonunda bu soruyu kendime tekrardan soracaktım.

Tenimiz yanmış, çantada 70lik Yeni Rakı ile eve dönüyorduk. Bütün gün sudan çıkmadığımız için yorgunluktan bitap düşmüştük. Kuzenim bütün yol boyunca eve girme taktiklerini bana aşıladı. Eve 1-1 dizilişiyle girecektik, yani peşi sıra. Böylece yakalanma riskimiz azalacaktı. Kuzenim kapı zilini çalmaktan, rakının evde kavuşacağı gizli bölmeye kadar bana oyun planını anlatmıştı. Elimizde iş bitirici bir forvet (Yeni Rakı) vardı, bu maçı almamız gerekiyordu. Evdeki hesap çarşıya uymaz derler, ama o gün planlarımız istediğimiz gibi gitmişti. Adım adım uygulanan plan sonrasında karşı sahaya geçmiş, forveti kaleciyle karşı karşıya bırakmıştık. Geriye forvetin şutu gole çevirmesi kalmıştı.

Gece olduğunda “biz biraz dolaşcaz” vaadiyle evden çıkıp arkadaşlarla buluşmuştuk. Ellerinde şarap (köpek öldüren), bira (efes tombul) ve biraz da kuru yemiş vardı. O gece ilk kez rakı içmiştim. Bi duble içtikten sonra tadını beğenmeyip “ben şarapla devam edicem” demiştim. Şarabın yarısını içip biraz da bira içmiştim. Müthiş bi karışım yapmıştım. Sonrası bildiğiniz şeyler. Bundan yaklaşık 2000 bin yıl önce Kopernik, Dünya’nın döndüğünü iddia etmiş. Ben de o gün Kopernik’in kesinlikle haklı olduğuna kanaat getirdim. Çünkü Dünya dönüyordu. Hatta oldukça da hızlı dönüyordu. Eve gidip yatağa yatıp sabah kalkıncaya kadar da durduğunu hiç hissetmedim. Bu kadar hızlı dönüşü beni kötü yapmıştı. İlkleri yaşadığım günde, ilk kez de kusuyordum. Kapladığım alanı doldurduğumda, üstüm başım da nasibini almıştı. Nasıl ki Dünya’yı durduramıyorsak, beni de kimse durduramıyordu. O döndükçe ben kusuyordum.

Aynı saatlerde iskelenin üstünde bir adam sinirden kan kusuyordu. Hemen altında suya dalıp çıkan adama bağırdı: Nerede lan bizim şişemiz?. Sudaki adam cevap verdi: Abi vallahi burada yok. Ayağının dibine bırakmıştım soğusun diye. Gitmiş. Çocuklar yürüttü galiba. Boğazlarında kalır inşallah!..

Boğazımızdan geçmişti ama midemizde kalmamıştı. O kesindi.

Hiç yorum yok: