5 Nisan 2013

Geliyorum merkez

Gençlerin kafalarında fosforlu bandanalar, bileklerinde envai çeşit bileklikler, altlarında janjanlı şortlarla bir oraya bir buraya zıpladığı voleybol oyunlarına yaraşır; sahilde gezinen bazı çocukların ellerinde dondurma yaladıkları, bazılarının mısır yediği; babaların bebek arabalarını dışarı çıkardığı; annelerin su kenarı mangal sefasına köfte hazırladıkları; Rayban, Police, Bvlgari gözlüklerin ortamda boy gösterdiği; çiftlerin ellerinin terlediği; buz gibi bir Erikli suyunun içimizi ferahlattığı muhteşem bir hava vardı dışarıda ve ben İstanbul trafiğindeydim. İşten eve dönüyordum. Takım elbisem kendi kendine bedenimden ayrılıp denize atlamak istiyordu. Sarıdan bozma turuncu bir taksinin arka koltuğunda, yanımda bir kadınla, önümdeki dikiz aynasından bıyıklarından başka bir şeyini seçemediğim taksiciyle bunaltıcı bir trafikteydim. Taksiciye gideceğim yeri söyler söyleyemez taksi “benzinlik boş” direktifiyle yerinden kalkmış ve ani bi frenle durmuştu. Çünkü aynı yöne gitmek isteyen bir kadın tarafından ele geçirilmişti. Bıyıklar baş kaldırmış, “kadııınnn kadıınnnn” düşüncesi beyne hükmetmişti(ya da ben abartıyorum). Bana sorulmadan içeri alınan kadına ilk dakikadan nefret beslemiştim zaten. Aramızdaki ilişkiyi ilk dakikadan bire takıp boşa almıştım, tıpkı taksicinin kadına az önce yaptığı gibi. Benzinlikten ayrıldık, yoncayı döndük. Süregelen sessizliğimizi telefon kırması telsiz bozdu. “Kpşşşttt kavşak boş kpşşştttt boşta araç var mı beyler?”. Telsizi alıp “boş araç olsa bu yanımdaki kadın burada olur muydu lan?” diye bağırmak istedim. Yanına yolcu oturmuş business class yolcusu gibiydim, bi an kendimden tiksindim; ama sonra geçti. Kadını istemeyişim aitlik hissiyatıma bağlıydı. Bu taksi benimdi, başka kimsenin olamazdı.

Kadın, benim evime gelmeden iki sokak önce inecekti. Bu huzursuz birlikteliğimizin bitmesine az kalmıştı. Keyfim yerine geldi. Önümde uzanan iki sokaklık sükuneti kucaklıyordum. Telsiz düşlerimi öldürdü. “Beyler boş araç var mı kpşşşttt”. Bizim taksici eline telsizi aldı: Ben boşalıyorum.. O an acaba benim mi içim fesat, diye düşündüm. Yoksa şu an taksicinin kullandığı cümle konuyla birebir örtüşüyor muydu? Yanımda oturan kadınla ilk kez göz göze geldik. Tek fesat ben değilmişim, diye düşündüm. Taksici tekrarladı: Merkez ben boşalıyorum.. Cümlenin tekrarı rahatsızlığımızı artırdı. Kuleden iniş izni isteyen kaptan gibi, merkezden boşalma izni istiyordu. Merkez ile aralarında geçen bu ilişkiye alet olmaktan canım sıkılıyordu. Neyse ki bilerek yapmıyor gibiydi. Yoksa şu seviyede bir insan olamazdı: “beyfendi biletiniz varsa bana da basar mısınız?” ya da “beni de götürür müsünüz?”. Bu seviyede değildi. Yanımdaki kadının yanakları kızardı hafiften. Ben de taksicinin bu bilinçsizliğine katıla katıla gülmek istiyordum ama kendimi frenliyordum. Kadın da bana destek çıkmak istedi herhalde “ben burada ineyim” dedi. Hepimiz frenlendik böylece. Daha kadının ineceği sokağa gelmemiştik. Erken inmek istemişti. Bir an “ben de iniyim” dedim. Adamın deyişiyle “boşalmasına” yardımcı oluyorduk. Bunu yapmamıza o sebep olmuştu. Hayatımızda “erken boşalmak” büyük bir sıkıntıyken, bu durum taksici için mutluluk kaynağı olmuştu. Taksiden indik. Tahminimce taksicimiz biz iner inmez merkeze müjdeyi vermiş ve erken boşaldığı için kavşağa doğru ilerlemişti. Bu haberden merkez de memnun kalmış olmalıydı. İki tarafın da memnun olduğu ender durumlardan birine şahit olmuştuk.

Evime daha dört sokak vardı. Kravatımı ve gömleğimi dışarı çıkarttım. Yürümeye başladım. Zira hava çok güzeldi. Aileler mangal yapıyor, gençler voleybol oynuyor falan.. Biliyorsunuz işte. Bana tekrardan yazdırmayın..

1 yorum:

Mjora dedi ki...

ddo... :D