İnsanın ne zaman ne isteyeceği belli olmuyor. Gecenin 3.23'ünde kalkıp buzdolabında kalan son
ekler pastayı mideye indirip sıcak yatağına geri dönebiliyor.
Yarım saat sonra tekrar uyanıp bir bardak su içebiliyor. Daha
işe/okula gitmeme 4 saat var deyip huzurla uyuyabiliyor. 4 saat
sonra kalkınca ise sanki 5 dakika geçmiş gibi hissedip küfür
ederek yatağından kalkabiliyor ya da kalkmayıp gece depoladığı
ekler pastayla öğlen yemeğine kadar dayanabiliyor. Akşamı zor
edip kendini eve atıyor. Gece oluyor, Bonobo çalıyor arkadan
usul usul. Yerini Amon Tobin alıyor. Yarım saat boyunca aynı
noktaya bakıyor. Üzülüyor armoninin içinde neye üzüldüğümü
bilmeden. Bazen insan, neye üzüldüğünü de bilemiyor.
İçini bir karanlık sarıyor. Atmosfer seni yerle bir ediyor.
...
Bazı ürünler ise sadece bozulmak
için üretilmiş gibi geliyor insana. Örneğin fare tekerleği. Şu
mouse olan farenin tekerleği hani. Birkaç kullanımdan sonra o
tekerleğin rot-balans ayarı bozuluyor. 2 ileri 1 geri gitmeye
başlıyor. Sayfayı indirmek işkenceye dönüşüyor. Tumblr
sayfasında küfürler savuruyorsun. Neyin ne zaman bozulacağı
belli olmuyor işte.
...
Bir kızın sayfasında bir şey
beğeniyorsun. “Onu nasıl yaptın?” diye soruyorsun. “Ben
yapmadım” diyor, “bir arkadaşım yaptı.” Bence her güzel
kızın arkasında bir erkek vardır. O arkadaşı olmasa halbuki
kızın hiçbir numarası yok gibi. Tabii boku çiçeğe çeviren
mükemmel yetenekteki arkadaşına bağlı her şeyi. Neyin ne bok
olacağı da hiç belli olmuyor.