25 Ağustos 2012

Muavin

"10 dakikaya oradayım, biraz bekler misi..." derken, taksici aniden freni kökledi. Önümüzdeki arabayla burun buruna geldik. "Ya yürü .mına koyım" diye bağırdı. Elini önümüzdeki arabanın dikiz aynasında bariz görünmesi içindi bütün çabası. Elini kaldırırken de "acaba hangi cd lan o" diye düşündüğüm aynadaki cdye yapıştırdı. Üzerinde bişe yazmıyordu. Telefondaki kadın "tamam bekletiyorum" dedi. 9 dakika sonra yazıhaneye gelmiştik. Her sıradan taksici gibi bana iyi yolculuklar diledi. Eyvallah, dedim. Bavulumu aldım, servise doğru gittim. Servis şoförü telefonda konuştuğum kadınla muhabbet ediyordu, sigara içiyorlardı. Benim aramam üzerine yakılan bir sigaraydı. "10 dakika mı? İyi madem, yak bakalım şuradan Neriman" denilmiş gibi bir hava vardı. Bavulumu koydum arkaya, servise bindim, servis tıklım tıklımdı. Bir kadın ayakta duruyordu. Uflaya puflaya çocuğunu kaldıran kadınla göz göze geldim. Ayakta duran kadın oraya oturdu. Bana hala yer yoktu. Şoför geldi, "abi yer yok, şuraya yanına oturayım ben de" dedim. Tamam, gibi bişe dedi. Tam anlayamadım, ama kafasını sallayınca sorun çözülmüştü. Arkadan gitti bana gazete getirdi. Al buna oturursun, dedi. Ona da eyvallahımı verdim. Daha sabahın köründe iki kişiyle eyvallahmıştım bile, geceye kadar canımı teslim etmiş olurdum herhalde. Herkes eyvallahıma göz dikmişti. Neyse yola çıktık.

Serviste konuşan insan yoktu, zira dediğim gibi sabahın bir vaktinde sıkıcı İstanbul trafiğindeydik. Torium yeni görünmüştü, büyük bir yoğunluk vardı yolda. Vites bilgisayar dilinden konuşuyordu. Hemen yanımda bittiği için kendisi, ne demek istediğini rahat anlıyordum. Şoför bi boşa alıyordu, bi bire takıyordu. Öyle öyle yanımızda giden bisikletçilerle yarışıyorduk. "Allah belalarını versin, bu ne yoğunluk be" dedi şoför. Evet abi kem küm bu ne alla aşkına ya, dedim. Güzelden gazı verdim abime. Bizim şoför yüzünü havayla güzelce bir yıkadı, ya sabır çekti. Bir yandan abiye sıvaz çekiyorum sinirini alıyorum, bir yandan da yolu bilmediğimi çaktırmamaya çalışıyordum. Tek bildiğim E-5. Onla da alakalı muhabbet geçmiyordu. Bildiğim yerden çıksa lafı yapıştırıcam ama yok, adam başka dilden konuşuyordu. Yola devam ettik.

Yarım saat geçti bizim abinin siniri iyice arttı, ama benim de yapabileceklerim ortadaydı. G.tümden terler akıyor, güneş alnıma vuruyordu. Pis amele yanığı olacaktım. Bir ara altımdaki gazeteyi düzelteyim diye kalktım, arkama baktım, millet mis gibi oturmuş koltuğuna, çekmiş perdeyi, çevirmiş klimayı üzerlerine, bir güzel oturuyorlardı. İçimden küfür ettim temizinden. Gazeteye geri oturdum, şoför telefonunu çıkarttı. Nokia'nın ilk renkli ekran telefonlarından. Tam servis şoförü telefonu. Birini aradı. "Aloo.. hee... evet... yok çok kalabalık... E-6dan gidecem... sen de... tabi... e hadi... haydiiii görüşürüz" dedi. Ben tam sevinecekken bir baktım ki adam E-6 dedi. E-6 ne lan, dedim. Adam ayrıldı yoldan kavşaktan sağa döndü, köprünün altından E-6ya girdi. "İlerisi çok kalabalık en iyisi buradan gitmek" dedi. "Doğru abi şimdi işe gidenler var baya kalabalıktır yani iyi yaptın" dedim. Dönmemiz aslında işime yaramıştı, güneş sağa geçmişti artık. Sağ tarafta oturan ..spu çocukları yansındı biraz da. G.tüm de artık zemine adaptasyonunu tamamlamıştı. Bir saattir yerde oturuyordum. Az kaldı dayan diyordum içimden. Ne kadar kaldığını da bilmiyordum gerçi. Adama sormaya g.tüm yemiyordu. Sorarsam buranın yabancısı olduğumu anlardı. Bişe demedim. Hatta o bişe demedikçe ben konuşmamaya çalıştım.

1.5 saat süren servis zulmü bitmek üzereydi. Hayatımda dandirik Esenler otogarını gördüğüme bu kadar sevinmemiştim hiç. Muavinlik de zor işmiş onu anladım. Hadi çayı, kahveyi taşıması neyse de şoförle konuşma zorunluluğu insanı bitirir. Sonunda bindim otobüsüme. Taktım kulaklığımı, açtım müziğimi. Vurdum kafayı direkt.

Muavin geldi. "Beyefendi size yanlış bilet kesilmiş sanırım. Bu hanımefendi orada oturacak. Kusura bakmazsanız, sizi kaldırmamız lazım" dedi muavin. Kız da güzelce bişey. Kem küm ettim, sonra centilmenim ya kalktım verdim yerimi. Biraz olay yerinden uzaklaştık. "Eee napacaz Ankara'ya kadar ayakta mı gidecem ben?" diye çirkefleştim sonradan. "Hayır, şuraya oturabilirsiniz" dedi muavin. Gösterdiği yer muavin koltuğuydu. "LAAAN HAAAYIIIRRR" diye bağırdım. Bir anda irkildim. Gözlerimi açtım. "Beyefendi AŞTİ mi?" diye sordu muavin. Evet, diyebildim terler içinde. Bir de soğuk su lütfen dedim, arkama yaslandım.

2 yorum:

Unknown dedi ki...

Geçen sene bizden istanbul'dan ankaraya gelirken oturduk koltuklara size yanlış yer vermişler dedi muavin sizi arkaya alicam dedi. Peki dedik geçtik koltuklara bir oturduk ağır bir koku kuzen bana bu ne lan dedi kutu içerisinde pet şişeler vardı bir actik. ici adamın kendi ürettiği fantalarla doluydu. O ân içimden cirkeflesmek geldi muavin, kaptan, müdür hepsini çağırdım otobüse. Sonuç otobüs 30 dk geç kalktı içeride yoğun bir temizlik yapıldı. ve biz en on koltuklarda yolculuk yaptık ikramda sinirsizdi.:))

Uyumayan Ses dedi ki...

Uçağa terfi etme zamanımız gelmiş bizim