25 Kasım 2014

Giz

Cümlelerin içeriği “seni dişi sinekten kıskanırım”boyutuna geçtiğinde adam, bunların başına geleceğini iyi biliyordu. Bir kıskançlık kriziydi sadece. Bu krizler parlar ve çabuk söner; sonra o kriz yavaş yavaş tüter, içten içe karşısındakini yakar; iki tarafında üstüne siner ve uzun süre de ortalıktan kaybolmaz. Erkek kendince masum, kadın kendince haklıdır. Aslına bakarsanız: ortada haklı falan yoktur. Sadece bir kazanan vardır: o da kadındır. Her zaman da öyle olmamış mıdır? Ruhumuzun derinliklerine girip onu parçalayan ve haklı olmana rağmen gönlün el vermediği için geri dönen erkekler. Ah zavallı dostum.

Yan masadan duyabildiğim kadarıyla olayda bahsi geçen, önümüzde şu anda var olmayan erkek (bir sinirle kalktı gitti ama az sonra döner, çok uzaklaşmış olamaz, daha sinirleri sıcak), bir kız arkadaşıyla görüşmüştü ve sevgilisi tarafından tam tabiriyle “basılmıştı”. Erkeğe göre masumane bir görüşmeydi, kadına göre ise eve atmaya kadar giden teoriler bütünüydü. Gözlerim, önümdeki kitaba sabit olarak bakıyordu. “Çünkü” kelimesinin üzerine park etmiştim. Kulaklarım ise yan masadaki muhabbetin tam ortasındaydı. Pislik bir röntgenci, ahlak yoksunu bir kulak misafiriydim. Herkes karşısındakiyle konuşuyor, kahkahalar havada uçuşuyordu. Benden başka satıcısı olmayan bir muhabbetin tam içindeydim. Erkek kalkmadan önce en son “ya sadece bir kahve içtik ve dağıldık, abartıyorsun” demişti. Kadın ise gözlerini belertip “tabi canım sadece bir kahve içtiniz, tabi ben de salağım ya tabi” içerikli yaklaşık dört beş “tabi”den oluşan cümleler kurdu. “Tabi” kelimesi en büyük silahıydı. İroninin kadında dile gelmiş hali. Çok yakar canını. Seni hem onaylar hem yerden yere vurur. Erkek “tabi” hücumuna fazla maruz kaldığı için vücudu dayanamamış ve kalkıp gitmişti. Kadın ise şu an krizin tütme aşamasındaydı. Yalnız kalınca gözlerimi hafifçe kaldırıp onu izledim. Esmer, yüzü sivilceli, çirkin burunlu, farklı bir kadındı. Burnundan derin derin nefes alıyordu. Sinirliydi, çünkü bu aktivite sadece spor hocaları esneme yaptırırken gerçekleşirdi. Bir de işte bu durumda. Sinir harbinde. Arkasından kadın da kalktı. Masaya 20 lira bıraktı. Çekip gitti. Kendimi piç gibi hissettim. Kitabımı masaya bırakıp kadının arkasından baktım. Hızlı hızlı ilerliyordu. Nereye gidiyordu? Erkeğinin peşinden mi koşacaktı? Yoksa evine mi gidiyordu? Bu günü böyle bitiremezdim. Ben de düşünmeden masaya 10 lira bıraktım ve kendimi kadının peşinde buldum.

Kadın oldukça hızlı yürüyordu. Sırtımdaki çanta beni yavaşlatıyordu sanırım. Atmosferde yol alan bir uzay mekiği gibi ağırlıklarımı atmam gerektiğini düşündüm. Önce çantamı yere attım, sonra üstümdeki montu. Kadın büfeye uğradı. Ben de hemen köşesinde soluklandım böylece. Hava soğuktu ama bedenim, sonuca olan açlığa karşı bir sıcaklık hissediyordu. Takibimi sürdürüyordum. Obsesif bir adama dönüşmüştüm. Yaptığım doğru mu bilmiyordum. Gecenin karanlığında bir kadını takip ediyordum. Buna yabancılar “stalker” derdi. Sanırım daha çok bu yolda ilerliyordum. Kadın yürümeye devam etti, ben de arkasına takıldım. Sokak lambalarının ışıkları çarpıyordu yüzüme. Gizli gizli yürüyordum arkasından kadının. Cihangir’in arka sokakları, geceleyin korkutucuydu. Kedilerin miyavlamaları ve evlerin balkonlarından gelen sesler eşliğinde takibimi sürdürüyordum.
Kadın bir apartmanın önünde durdu. Giz apartmanı. Anahtarını çıkardı ve içeri girdi. Ben de sokağın köşesinde onu izledim. Evine girdi ve önce perdeyi indirdi, sonra ışığını açtı. Sanırım bugün bilinmezlikle bitecekti.Çenemde bir uyuşukluk hissediyordum. Gözlerim kararmıştı. Sokak lambası gitmiş olmalıydı. Başımda da bir ağrı hissettim. Ardından da karnımda aynı hissiyat. Arka arkaya geliyordu uyuşukluklar. Gözlerimi açtığımda bir tekme gördüm tam karnıma inen. Dayak yiyordum. Hafif kendimden geçtim. Tekmeler durdu. Bir şeyler soruyordu tekmeyi sallayan kişi; ama anlayamıyordum. Omuzlarımdan tutup beni sarstı, işte o an göz göze geldik. “Sen kimi takip ediyorsun ulan?” dedi. Karşımda kriz kaçağı erkek vardı. Bu kadar dayağı hak ettiğime göre kesinlikle o olmalıydı. Hiçbir şey diyemedim. Adam gibi dayağımı yedim.


Birkaç saat sonra hava aydınlanmış, gözlerim ise yanıyordu. Hafifçe doğruldum. Her yerim ağrıyordu. Kalkar kalkmaz eve baktım. Tanıdık bir yüz beni selamladı. Dünkü tekme sahibi. Camda sigara içiyordu, bana bakıyordu. Hikayenin sonunu öğrenmiştim. Mutlu mutlu evime döndüm. Bu sefer kriz benim üzerimde sinmişti ve uzun süre çenemden ve karnımda kaybolacak gibi de durmuyordu.

2 yorum:

Büşra Bayram dedi ki...

bu gerçek mi? gerçekse çok güzel, değilse de çok güzel. çok güzel ya. çok beğendm.

Uyumayan Ses dedi ki...

Teşekkür ederim, beğenmene sevindim. Genel blog tavrı olarak yaşadığım şeyleri hikayelere uyarlıyorum. Tamamen gerçek diyemem. Bu bütün yazılarım için geçerli. Çok gerçekçi yazılar olduğu kadar, bana gerçek gözüken ama sadece kafamda ürettiğim olaylar da var. Yazının keyfini çıkar ;)