21 Ağustos 2014

Boğazımdan dökülen bir damla

Kapının zili acı acı çalıyor. Nasıl yorgunum, anlatamam. Şu kırık yumurtadan fırlayan ördek yavrusunu nereye koymuşlar, bulamıyorum ve zil acı acı çalmaya devam ediyor. Başladığım işi bitirememek beni gıcık eder. Bölünmeler ruhumu zedeler. Whatsapp inliyor, smiley smiley üstüne geliyor; lakin ben hala kahrolasıca ördek yavrusunu bulamadım. Telefonu sinirle havaya kaldırıyorum, duvara fırlatmak istiyorum; ama hafifçe indirip masanın üstüne bırakıyorum. Çünkü 1.600 lira para verdim şu el kadar alete, sakinliğimi korumam lazım. Telefonu fırlatmak yerine İkea'dan aldığım 29,90 liralık mindere bir yumruk atıyorum. Sonra ağzıma doğru götürüp çığlık atıyorum. Susturucu niyetine sesim çok az çıkmış olmalı. Zil artık acı çekmekten zevk alıyor bence. Biliyorum, hem zili çalan kişi hem de zil yaşadıkları ilişkinin doruklarındalar. Hızlıca kapıyı açarak "Ne vaaaaaaaarrrr??!?!?!" diye bağrıyorum. Gelen kız arkadaşım. Bir elinde telefon, bir elinde Migros poşeti. Ağzı yarım açık, şaşkınlıkla bana bakıyor. Beş saniye içinde pes sesim, tize doğru çıkıyor. "Canımmm?". Bu kelime, sıvama oyununun ilk sahnesi. Perde çok şehvetli açıldı, ama küçük kedi şirinliğine doğru gitmekte. Bana hiç cevap vermiyor ve "çekil karşımdan, yıkıl git karşımdan" tarzında bir hareketle beni kapıya doğru ittiriyor. İçeri girmesiyle her yer çamur oluyor. İnsan ayakkabısını dışarıda çıkarır, neyse.. Dışarıdaki soğuk ise içeri giriyor, diyemem; lakin içerisi oldukça soğuk zaten. Müteahhit, bizi düşünmüş; doğalgaz sobasını dahil etmiş güzelim apartmanıma. Ferrari bi güzel almışız; ama içine benzinini koyamamışız sanki. Keşke biraz da gaz yükleseymiş şu sobanın içine.

Salona gidiyorum. Zaten ev bir oda bir salon. Çok uzaklaşmış olamaz. Kız arkadaşım montuyla salonda oturuyor. Üstü başı kar. Yanına oturuyorum. Boğazlı kazağım ve montlu sevgilimle müthiş bir ikiliyiz gerçekten. Telefonuma bakıyor göz ucuyla. İlk cümlesi şu oluyor: Bana neden yazmıyorsun? Açıklama yapmayı düşünüyorum; ama açıklamam absürt kaçacak. Bir ördek yavrusu yüzünden ne hallere düştük. Ördek yavrusu var ya hani onu arıyordum işte, desem bana güler belki ortam neşelenir diye düşünüyorum; sonra vazgeçiyorum. Benden bir cevap bekliyor. Bekleme süresi ortalama 10 saniyedir bu durumlarda. 10 saniyede kıçını kurtardın kurtardın. Yoksa ihtimaller üzerine bir konuşmaya başlar ki başka kızlarla konuşan, onlarla yatan kalkan, ileri gidip biriyle evlenmiş, hatta başka birinden çocuk yapmış ve ayrılmış, haftasonları çocuğunu görmeye giden, karısıyla da zaman zaman konuşan kötü bir baba olabilirsin onun gözünde. Ben bu ihtimalleri düşünürken ve saniyeler 10'u gösterirken telefonuma bildirim geliyor. İşte o an içimden diyorum ki isterse şu zıkkım 5.000 lira olsun, bunu kırmazsam bana rahat yok. Ben davranamadan kız arkadaşım telefonu alıyor. Yazan Çiğdem. Liseden arkadaşım. Sevgilisinden yeni ayrılmış. 1.68 boyunda, yeşil gözlü dilber. Bana yakın oturuyor. Özel bir şirkette Halkla İlişkiler Müdürü. Bana yakınlık duyuyor, ben ise "boşver ya takma, başkasını bulursun, bak benim gibi şansın döner, sevgilin olur, benim gibi mutlu olursun inşallah, bak ben evlenmeyi düşünüyorum, allah sana da yazmıştır" gibilerinden bol dua ve kendinden uzaklaştırma içeren şeyler yazmama rağmen hala kurtulamıyorum. "Napysn" yazmış. Kız arkadaşım bi telefona bakıyor, bi bana bakıyor. Çiğdem, diyor.. "Sana yazmış. Ne yaptığını öğrenmek istiyor." Telefonu kapıyorum elinden. Kız arkadaşımla oturuyoruz işte nolsun, yazıyorum. Boğazlı kazak iyice sıkmaya başlıyor. İçerisi ısındı mı sanki yoksa bana mı öyle geliyor? Ateş basıyor. Terler akıyor alnımdan. Neyse ki o yazdığım şey üzerine Çiğdem'den mesaj gelmiyor. Telefonu kilitleyip masanın üstüne koyuyorum. Yanlışlıkla masadaki su dolu bardağın içine düşürüp günü kurtarabilirdim, ama yapamıyorum.
Migros poşetinin içinden üç Beck's, bir Doritos peynirli (ayak gibi kokan), bir de tuzlu fıstık çıkıyor. Hala bana bozuk atıyor. Nedenini açıklayamadığım durumu unutmamış gibi ama alkol her şeyin çözümüdür diye çok üstelemiyorum. Onun birasını çakmakla açıp veriyorum, kendiminkini dişimle açıyorum. Aynı çakmakla da sigaramı yakıyorum. İçme şunu, diyor. Oralı olmuyorum. Hem suçlu hem güçlü bu olsa gerek. Kendime gelen özgüvenin kaynağı birayı açmam olabilir. Ev benim, yani o deplasmanda. Saha avantajı bende. Üzerinde bulunduğumuz çekyat, her zaman seviştiğimiz çekyat. Anlayacağınız hava ve zemin koşulları uygun. Migros'tan çıkarken biri takıldı peşime ya, diye anlatmaya başlıyor. Ne anlattığını dinlemiyorum, bira içişini izliyorum sadece. Siniri gitmiş, kendini alkole bırakmış durumda. Her şey güzel gidiyor. Cümlesi bitince, gözlerimi gözlerine götürüyorum. Yuh artık, diyorum. "İstanbulda. Avrupa'nın orta yerinde. 2014'te. Olacak iş mi yani bu?" diye isyan ediyorum. Neyse ki Recep İvedik'e atıfta bulunduğumu ve hafiften kendisini makaraya aldığımın farkında değil. Üzgün surat yapıyor. Hala Whatsapp konuşmasında sanıyor kendini. Ben de üzgün surat yapıyorum, hatta bir damla da gözümden dökülüyor. O derece üzgün ve serzenişte. Hafif yanına kayıyorum. Boğazlı iyice boğazımı sıkıyor. Amacı zaten bu olsa gerek. Gerilip terlemem, üstüne de alkol almam beni sırılsıklam yapıyor. İçimdeki beyaz atlet vücuduma yapışmış durumda. Boğazlıyı çıkarıp göbekli ve atletli kalmak istemiyorum yanında. Bunun için ortam çok ışıklı. Kalkmaya yelteniyorum ışığı kapatmak için, elimden tutup beni kendine çekiyor: Ya nereye gidiyorsun? Bir yere gidemiyorum. Işığı kapatsak daha iyi olmaz mı, diyorum. Olmaz, diyor. Peki, diyorum. Anlaşılan sahaya alıştı. Taraftardan da ses çıkmıyor. Kendi sahamızda ipleri kaptırıyoruz sanki. Derken telefonuma bir bildirim daha geliyor. Kimden geldiğini tahmin etmişsinizdir. "Gitti mi kaltak?" yazıyor. KALTAK? Telefonu o an yutup sindirim sistemime yollamak istiyorum. Ekranda "gitti mi kaltak" yazıyor. Kız arkadaşım bana bakıyor. Bu sefer dökülen damla başımın üstünde. Telefonumu istiyor eli havada. Ellerim titriyor. Telefonu eline alıyor ve birkaç saniye telefona bakıyor. Şu andan itibaren gözlerim kapalı. Bira şişesini başımda kırıp evden çıkmasını hayal ediyorum. Beni bütün sosyal mecralarda engelleyip hayatımdan yok olmasını düşünüyorum. "Alo? Sensin kaltak! Orospu! Bak bu çocuğu bir kez daha ararsan, mesaj atarsan senin ağzına sıçarım bak!" diyor ve telefonu kapatıyor cevap gelmeden. Telefonu sehpaya koyuyor. Birasından bir yudum alıyor, üstündeki askılıyı çıkarıp saçlarını savuruyor ve bana dönüp şöyle diyor: Hadi çıkar artık şu boğazlıyı.

Hiç yorum yok: