8 Nisan 2012

Zifiri

Otobüsün gözleri yakıcı, o simsiyah dumanını içime çektim. Zayıf düşen burnumla yönümü bulmaya çalıştım. Akşam vaktiydi. Birçok insan işinden gücünden dönüyordu. Bir çocuk başını direğe yaslamış, gözleri kapalı müzik dinliyordu. Parmaklarıyla ritim tutuyordu. Yanındaki teyze ona bakıyordu, başını salladı, başörtüsünü düzeltip yürümeye devam etti. Etraftaki insanlar mırıldanmaya başladı. Yeni duman yoldaydı. Tam önümde durdu, kapısı açıldı, insanlar içine doluşmaya başladı.



En arkada, cam kenarında bir adam oturuyordu. Gözleri bir yere odaklanmıştı, kara kara düşünüyordu. Bir an göz göze geldik, ama beni fark etmemiş gibiydi. Bana bakıyordu boş boş. Belli ki düşüncelerinden kurtulamamıştı. Kim bilir ne düşünüyordu? Belki de iş yerindeki o kızı düşünüyordu. Bugün de pas vermemişti. Belki de evde bekleyen oğluna alamadığı o oyuncağı nasıl alacağını düşünüyordu. Hayatı ağır geliyordu artık, omuzları çökmüştü. Gözleri kapandı yavaşça, başını cama yasladı. Yıllar yılı saç yağıyla beslenmiş camı beslemeye devam etti. Otobüsün kapısı kapandı ve otobüs hareket etmeye başladı. Camdan gelen "kalk" titretmesiyle birden uyandı adam. İçini çekti. Otobüs yola devam etti. Geriye kalan duman ise beni tekrardan içine aldı. Bu sefer tadını çıkardım. Yavaşça duman havaya karıştı. Hala oradaydı ama, hala içimize çekiyorduk. Sadece göremiyorduk. Tıpkı dertlerimizi göremediğimiz gibi, ama onlar da hala oradaydı. Bizi içine almak için bekliyordu.

Hiç yorum yok: