7 Eylül 2011

Eyfel'in dönüşü

Bayram öncesinde başımdan geçen bir olayı anlatmıştım, “Onların Eyfel Kulesi varsa..”, bu yazı da o olayın devamı niteliğinde olduğu için ilk önce onu okumanızı tavsiye ediyorum. Buradan ulaşabilirsiniz yazıya.

Her gidişin bir de dönüşü var tabi ki, fakat adamların dönüşü de muhteşem oldu yani, ne yalan söyliyim..


Sabahın köründe, 9.30 sularında telefonum çaldı. Yaz ayları için düşünüldüğünde bu saat benim için sabahın körü. Okullar başlayınca ise oldukça mutlu edici bir zaman dilimi. Telefonu açtım, “Aloo Zeki Bey?” diye sordu karşı taraf. “Zeki mi? Yok yanlış oldu galiba” dedim. Adam kapattı telefonu. Hani uyuyorsundur telefonun çalar, arayan sevgilindir, böyle uykulu uykulu konuşursun, ağzından kelimeler tam olarak çıkamaz ya. Ne şımarıklık yaparsın sevgiline, çok tatlıdır o anlar. Bir de bunun tam tersi durumlar var. Arayan numarayı bilmiyorsun ve “ben uyumuyordum aslında” tonuna geçip konuşuyorsun. Sevgiliyle o şekilde konuşmak ne kadar hoşsa, bu arayan kişiyle de ciddi tonda konuşmak o kadar can sıkıcıdır.

1 dakika geçmedi, adam bir daha aradı. “Aloo Zeki D...?” Bu sefer işi ilerletmişti, arkadaşlarını arayıp soyadımı öğrenmiş. Ben yine “Yok yanlış oldu” diyorum adama. Anlayamadım durumu, uykuluyum.

Bu sefer daha kısa bir süre içinde tekrardan aradı. “Ya gusra kalma arkadaşlar isminizi yanlış yazmış, Samsung yetkili servisinden arıyorum ben” dedi. “Televizyonunuzu getiricez, evi tarif edebilir misin tam?” diye sordu. Anlattım adama, 15 dakika sonra zil çaldı.

Bu sefer bekleyiş süresince terlik hazırlığı yapmadım, galoşlarıyla sırıta sırıta geleceklerini biliyordum. Tahmin ettiğim gibi biri televizyona yüklenmiş, diğeri ellerinde galoşlarıyla kapıya doğru geldi. Apartman ışığının yanmasıyla gözlerim parladı birden. Bizim Eyfel'ci öyle bir altın kolye takmış ki sanarsın herif Michael Johnson. Bir parmak kolyeden bahsediyorum bakın. Küçük altın olmuş 190 lira. Nereden akıyor bu değirmenin suyu? Evlendin mi naptın?

İlk dakikadan böylece şoku yedim, galoşları taktı adamlar, bizimkisi “Ne tarafa?” diye sordu. Salonu gösterdim. Ünlü Eyfel Kulesi'ni gördü, yüzünde bir gülümseme oluştu, “haa tamam, hatırladım” dedi. Salona geçtik, ilk diyalog benden geldi ama oldukça başarısızdı. Adama sordum: “Anakart geçişlerinde sorun mu ne varmış doğru mu?” Adam bozguna uğradı. Ağzında bişeler geveliyor ama anlamıyorum ne diyor. İmdadına ikinci eleman yetişti. Belli ki teknisyen rolünü bu arkadaş iyi benimsemiş. O da işte onaylar nitelikle yorumlar yaptı saçma saçma. Çıkarttım 240 lira verdim. Tekrar ediyorum 240 lira. Alet durduk yere bozuluyor ve ben bunun için 240 lira veriyorum. Neyse..

Sonrasında televizyonu eskisi gibi monte ettiler, bu sefer annemin metrekareye 250 tane kadar düşen örtülerinden birini kaldırarak televizyonunun yerini sağlamlaştırdılar.

İmza istediler bir kağıt çıkarıp, attım imzayı ve şöyle ekledi teknisyen arkadaş: “Eğer aynı problem ile karşılaşırsanız firmamız 6 aylık garanti süresi veriyor. Bu kağıdı saklayın. Sorun çıkarsa bu kağıtla işlemlerinizi yapabilirsiniz.” Bir de aynı problemle karşılaşacağım ha? İlk defa böyle bir şey gördüm ben. Yani televizyon tekrardan bozulabilir diyor adam; fakat o süre kesinlikle 6 ay içerisinde olmayacak diyor. 6 ay geçince muhtemel televizyonunuz yine bozulacak ve siz yine bize çatır çatır para kazandıracaksınız diyor.

Adamın arkasından sadece “umarım sorun çıkmaz” diyebildim ki dediğim anda Eyfel'cinin suratı düştü. Hüzünlendi birden. Onunla bir daha görüşmek istemediğimi zannetti sanırım. İyi de ben ne yapabilirim ki? Bedava gelip yapacaksanız 2-3 ayda bir çağırıyım, iç dış yıkama yapın televizyona.

Bu lafım üzerine teknisyen arkadaş: “inşallah” diye umarım'ıma destekçi oldu. Eyfel'ci de başını eğerek kapıdan çıktı. Tam gözden kaybolmak üzereydi ki bana dönüp el salladı. Tekrar ediyorum bana el salladı. Ben de ona el salladım. Kolay gelsin dileklerimi ilettim ve kapıyı kapattım.

Gittim Eyfel Kulesi'ne baktım. Bu sefer kaşık sesleri gelmiyordu. Buram buram ayrılık kokuyordu her yer. Duygularıyla oynamıştım adamın ama elimden bir şey gelmiyordu. Para her şeyin anahtarıydı.

Hiç yorum yok: