Bu sarı çizginin arkasında huzur yatıyor. Pütürlü yüzeyi ayağımı gıdıklıyor, yüzüme neşe saçıyor. Yüzümdeki kaslar hareket ediyor ve gülümsüyorum. Yıllardır sahip olduğum bu kaslara hiç ihtiyaç duymamışım. Süregelen hayatı sıradan ve durağan geçirmişim. Bunu ben söylemiyorum, hayır. Bunu yüzüm söylüyor. Yürüdüğüm yolda ise tek bir gerçeklik var: o da aşk. Aşkı irrasyonel bir kavram olarak gören ruhum, kendinden geçmiş. Beynimin tek bir isteği var: yola devam etmek. Bir adım.. Bir adım daha.. Adımlarımın ardı kesilmiyor, koşmaya başlıyorum. Adeta kendimi Trainspotting’in sahnesinde buluyorum; lakin bilinçsizliğim nedeni aldığım bol yan etkili, ücra köşelerde satılan uyuşturuculardan değil. Kendimi sıra dışı ve öteki hissediyorum. Gözlerimi kapatıp burnuma gelen kokuları def ediyorum. Yanlış bir dil konuşuyorum ve nefesimi düzenliyorum. Kapılar açılıyor önümde birer birer ve sonunda arzuladığım kapıdan geçip aşka kavuşuyorum. Ağlıyor. Aramızdaki soğukluk, odanın soğukluğu ile yarışır halde beni karşılıyor ve aşkıma sahip oluyorum. Ona dokunur dokunmaz sıcaklığını hissedebiliyorum. Hayat çok çabuk değişiyor. İnsanlar ise hep sabit kalıyor. Sadece geride kalan olmadığım için böylesine dik durabildiğimi biliyorum. Göz yaşlarımın dışa vurulmaması bu sebepten. Yoksa bir an duramam, yanaklarımdan yavaşça salardım onları. Geriye bakarken hep o paylaştığımız yatak geliyor aklımda. Bir başına kalınan ve üzerinde nice göz yaşları dökülmüş yatak. Seni hiç unutmayacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder