Odasında tek başınaydı. Kafası yavaşça klavyenin üstüne düştü. Çarpmayla kafasındaki kulaklığın sesi çınladı odada. Uykusunu bölmedi bu çınlama. Kulaklıktan gelen ses yan binasına atılan el bombasının sesini bile engellemişti. Buna mı engel olamayacaktı. Bilgisayarın ekranı yüzünü aydınlatıyordu. Yine de uykusuna devam ediyordu. Tek başına olduğunu sandığı odasının penceresinden bir kedi kafası göründü. Yemyeşil gözleri gecede parlıyordu. Miyavlıyordu. Açtı belki de. Birkaç dakika aralıktan onu izledi. O ise mışıl mışıl uyuyordu kendi halinde. Bir başına. Kocaman ruhuyla. Herkesten uzak. Onu küçük gören gözlerden uzak. Onu ezen, kendini küçük hissettiren insanlardan uzak. Ruh yoksunu, başa bela onlarca yüzden uzak.
Onların yanında kendini kötü hissederdi. Ruhu daralır, kaçıp gitmek isterdi. Çünkü dışlarlardı onu. Bunu da direkt olarak yüzüne yapmazlar, ima ederlerdi. Onları düşündüğü zamanlar gözüne uyku girmez, sinirinden masasının kenarını ısırırdı. Masasının kenarları diş izleriyle dolmuştu. Dişlerinin tam sayısını masasından öğrenebilirdiniz isterseniz. Masasını çok severek almıştı(ya da biz buna çaldı diyelim). Üst komşusu eve taşınırken masayı kapılarının önünde görmüştü. Kimse ortalıkta yokken omuzlayıp evine taşımıştı. Kendini ezik hissettiği ve onlarla olduğu bir günün sonunda oluşan bir heyecan arayışıydı bu. Komşusu hiçbir zaman ona gelmeyecekti. Masasının onun tarafından çalındığını hiçbir zaman öğrenemeyecekti. Dişli bir masaydı artık, kim isterdi ki onu zaten.
Gözlerini açtığında hava aydınlanmak üzereydi. Pencereden esen serin rüzgar üzerine yattığı kolunu iyice uyuşturmuştu. Birkaç dakika kendine gelmeyi bekledi, sonra ayağa kalktı. Mutfağa gidip buzdolabından bir süt şişesi aldı. Pencerenin kenarına oturdu, bacaklarını aşağı sarkıttı. Korkulacak bir şey yoktu, evi zaten birinci kattaydı. Kendi başınayken hissettiği büyük yüreği yontulmuş, artık küçücük kalmıştı. "Ve" ile aynı kaderi paylaşıyordu. Bir başına iken kocaman, başkalarının yanında ise minicik olurdu. Aynanın karşısında pis pis hakaretler eder, ezikliğini kendine unutturmaya çalışırdı.
Hayatını böyle sürdürdü. "Ve" gibi. Pencerenin yanında oturup dışarı seyrederek. Klavyesinin üstüne başını koyup uyuyarak. Herkesten ırak, bir o kadar büyük; birçoğu ise yakınında, bir o kadar küçük.
Penceresini kapattı. Sonraki gece yeşil gözlü minik onu dışarıdan seyretti. Diğer binaya yeniden düşen el bombasıyla zıpladı eşikte. Kaçtı gitti. Bir daha da uğramadı.
4 yorum:
Gayet iyi tebrik koydum :)
Teşekkürler Nora :)
Koca kulaklı, yeşil gözlü minik gözümde canlandı. Aslında sadece o değil, hemen hemen hepsi.
O kadar etkileyici olduysa ne mutlu bana :)
Yorum Gönder