24 Mayıs 2016

Uyumayan Ses

Ben Uyumayan Ses'im.
Ben, içinde çığlıklar atan;
Sesi öbür yakadan duyulan senim.
Sesinim, seninim...

Buhranın içinde yola düşen yorgun vücudun,
Hepsi şimdi benim içimde.
Kaldırımlardan yola akan kafanın içindeki o düşüncelerin,
Bende, içimizde...

Karanlığın arasındaki canavar, dolabın içindeki gizli güç,
Birer hayal ürünü ve keşfedilmeye açık.
Gün yüzüne çıkmayı bekliyor ama yalnız,
Kimsesiz, güçsüz...

Kafamda bir hayal dönüyor, sanki gerçek,
Yok olmuş ve unutulmaya yüz tutmuş.
Sebepsiz yere çivisi çıkmış ve dengesiz beynim gibi,
Tükenmiş, kayıp...

Ben Uyumayan Ses'im.
Ben yakın geleceğin ve uzak geçmişin.
Sesin adeta kulaklarımda, kokun nefesimde.
Sensiz...


16 Mayıs 2016

Gece, benim

Ay ışığının perdelerden süzülüp odama yansıyan ahenginde, gözlerimi beyaz duvara sabitleyip zihnimde resim çizdiğim o muhteşem yorgun gecenin huzurunda kendi nefesimi dinliyor ve gecenin ilerlemesini bekliyordum. Gece mutsuz, gece yorgun.. Yatağın kokusuz yanından (benim yattığım taraf) hayat kokan yanına (onun yattığı taraf) başımı çevirdiğimde yüzüme bir ferahlığın geldiğini nefes alışverişimde bile gözlemleyebilirdiniz. Ne yazık ki (ve iyi ki) yanımda değildiniz. Ben ve yatağımın başucunda ayakta dikilip "gidici" olup olmadığımı kontrol eden Karanlık ile tek başımızaydık. Yokuşu tırmanırken ciğerlerimin şişip boşaldığını hayal ettiğim o anda mutluluk ile ölüm arasındaki çizgiyi düşündüm. Çizgilerden korkar, üzerine basamaz olmuştum ki bu beni belki de "çizgilere basmadan yürüyen insanlar"ın çıkış noktasına getirmişti. Karanlık ile diyaloğumuz ise ne bu çizgiler hakkındaydı ne de zihnimdeki resim.

Yatakta uzanırken ayaklarım üşüdüğü ve uyuşukluğumun bir tembel hayvan seviyesine ulaştığı için sadece ayaklarımı kapatacak şekilde yorganı çapraz şekilde ayaklarıma örtmüş, yüzümü yastığa yan koymuş, perdenin hışırtısıyla nefes alıp veriyordum. Ay ışığı hâlâ aynı güzellikle odama eşlik ediyor, Karanlık'ın içine işliyordu. Gece sessizdi. Hayatın bittiği, günün geçtiği, yaşananların kaybolduğu, düşüncelerin donduğu fikri zihnimi meşgul ediyordu. Kafamı kaldırıp tek bir kelime söylemeyi başardım: Ne? Bundan sonra aramızda herhangi bir konuşma olmadı. Siz emin olun ki konuşmaya değer bulmadığım şeyler yaşadığımdan değildi bu. Bahsi geçen diyalog bu yüzden sözsüz geçtiyse de bunda benim bir kabahatim olmadığını belirtmek isterim.
Nefes alıp verdiğim sürece bu yatakta uzanmak ve hayat kokan yanımda ruhumu dinlendirmek, perdenin hafif hafif süzülerek başımın üstünden dalgalanışını seyredip hayallere dalmak istediğimi düşündüm o anda. Düşüncelerimi baltalayan Karanlık ise başımdan gitmiyordu. Ben ise huzur arayışında yitip gitmiş birçok insan gibi huzurun nerede olduğunu aramaktan bıkmış, daha sonra da aslında onun çok yakınımda olduğunun farkına varmıştım. Karanlık, bana yaklaştı ve gözlerimi kapadım. Ay ışığı, güzelim bulutlar arkasına düşmüş, beni yalnız bırakmıştı ve rüzgarın soğukluğu içime kadar işlemişti. Her şey zifiriydi. Kendimi Don Nehri'nin kaskatı donmuş yüzeyinde açılmış ufak bir delikten baş aşağı sarkıtılıp kıpırdayamadan ve sesim çıkmadan suda olduğumu hayal ediyordum. Bunun müthiş bir ölüm olduğunu düşündüm. Yaşadığım hayatta zaman zaman düşündüğüm "şu an ölsem ne olur" dakikalarından birini yaşıyordum. Geride kalanların vereceği tepkiler, gazete manşetleri, cesedimi bulan insanların yüz ifadesi.. Hayal gücünün sonu olmamasının verdiği hazzı içimde hissediyordum. Yok olmanın sadece hayallerde olduğu gerçeği ise nefesimin sıkıştığı tam da şu anda aklımı deldi ve kendime geldim. Çünkü Karanlık hâlâ bana olan yakınlığını koruyor ve nefesimin yok olup gitmesini bekliyordu. Ben ise henüz keşfettiğim "aslında bunun çok da iyi bir fikir olmadığı" gerçeğini ona anlatmak isterdim. Sadece başımı sağa sola sallayıp beni anlamasını bekledim. Çünkü konuşacak bir şey yoktu. Nefes alıp veriyordum ve hayat kokan yanımla hep yaşayacağımın bana verdiği mutluluk ile Ay ışığının bulutların içinden belirip odama eşlik etmesiyle birlikte gözlerimi kapatıp uyuduğumu hatırlıyorum. Gecenin içime işlediğini ve yorgunluğumu vücudumdan bir karış kadar yukarı çektiğini, yorgunluğun kaybolduğunu da çok iyi hatırlıyorum.