Düğmeye basıyorum ve saymaya başlıyorum. Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz; siyah ekran yerini gri ekrana bıraktı; on, on bir, on iki, on üç; mavi bir ekran beliriyor; on dört, on beş, on altı, on yedi, on sekiz; ünlü pencereler görünüyor; on dokuz, yirmi, yirmi bir; pencereler yok oluyor ve masaüstü beliriyor; yirmi iki, yirmi üç, yirmi dört; masaüstü simgeleri çıkıyor; yirmi beş, yirmi altı, yirmi yedi, yirmi sekiz; sağ alttaki ne olduğunu bilmediğim simgeler doğuyor, kayboluyor; yirmi dokuz, otuz, otuz bir, otuz iki, otuz üç; anti-virüs devreye giriyor ve bu esnada fare ile bilgisayar imgesine tıklıyorum, ama cevap gelmiyor ve bunun üzerine dört kez daha bilgisayar imgesine tıklıyorum; otuz dört, otuz beş, otuz altı... elli dört, elli beş ve sonunda klasörler açılıyor. Varmak istediğim yere neredeyse bir dakika sonra eriştim. Tam da bu anda bilgisayarın kapağını çarparak bilgisayar hazretlerini uyku moduna aldım. Çünkü kendisi hâlâ uykuda ve bunun farkında değil. Sabah okula gitmemek için annesine "beş dakika daha" diye yalvarırcasına uyumaya çalışan haylaz bir öğrenci edasında hayatını idame ettiriyor. Bana göre tüm eşyaların özel hayatı var. Zihnimde onları konuşurken veya yemek yerken hayal ediyorum. Bu yüzden bilgisayarıma istediği uykuyu hediye ediyorum ve dışarı çıkarken onu da çantama atıp götürüyorum. Çünkü kendisi bir bebek gibi dışarıda gezdirilirken uyumaya bayılır.
Tabelada "eski bilgisayarınızı getirin, yeni bilgisayarınızı götürün" yazıyor. Kapıdan içeri dalıyorum ve beni bir dallama karşılıyor. Radyasyon içinde beklemekten beyni yanmış, tek gözü yarım kapalı, ağzı yayık, buram buram deodorant kokuyor, elleri arkasında beni karşılıyor. Aklıma bazı temel eğitim dersleri geliyor. Elleri arkasında duran ve benimle konuşan, cevap olarak başını ileri geri hareket ettiren zavallı insan. Merhaba! Çantamdan bilgisayarımı çıkartıp "işte bu eski bilgisayarım, yeni bir bilgisayar istiyorum" diyorum. Elimden bilgisayarı alıp bir masaya götürüyor, bilgisayarı incelemeye başlıyor. Sonucunda "100 lira" diyor. "Süper! Alıyorum, şu güzel, şunu alıyorum" diyorum. Yüzüme ters ters bakıyor. Beyefendi, diyor. "Bilgisayarınız 100 lira eder en fazla" diyor. Hatırladığım kadarıyla geçen yaz bu cihazı 1349 liraya almıştım. Şu anki eder değeri 100 lira. Kapitalizme ve birçok adını bilmediğim -izm'e küfür ediyorum.
Nihayetinde bir bilgisayar beğeniyorum, fiyatı 3000 lira. Dallamanın söylediğine göre kendisi bir "Canavar". Neyi Canavar bilmiyorum ama anladığım kadarıyla çok hızlı, ben daha tuşlara basmadan internet tarayıcısını açıyor olmalı. Bilgisayar bana 2905 liraya geliyor. Git gel 5 lira da yola vermiştim, hesaba onu da katıyorum. Eve varır varmaz, bilgisayarın kapağını açıyorum ve "power" tuşuna basıyorum. Elma parlıyor. Bir, iki, üç ve açılıyor. Canavar'a bakıyorum. Şu an karşımda gerçekten bir Canavar var, gözlerime inanamıyorum. Normal zamanda bilgisayarın açma düğmesine basıp o açılana kadar çişe gittiğim için şu an çişimi hâlâ tutuyorum. Anlaşılan o ki bu Canavar'ı açmadan önce o sorunumu gidermeliyim.
Canavar ile tam 2 ayımızı devirdik. Her şey çok güzel gidiyordu, lakin bir gün işten eve döndüğümde kapımın yarı açık durduğunu ve içeri girdiğimde de Canavarımın ve birçok orta halli cihazımızın çalındığını gördüm. Polisi aradım, ilanlar verdim; ama nafile.. O günden beri kendimi yalnız hissediyorum. 37 ekran televizyonum ve siyah beyaz telefonum ile hayatımı sürdürüyorum. Bu durumu gören arkadaşlarım bana yardım eli uzatıyor. Beni evlerine çağırıyor, ben de akıllı telefonlarını kısa süreliğine ele geçirip oyun oynuyorum, tabletleriyle internette geziniyorum. Bu yaşamım yaklaşık bir yıl sürdü ve nihayetinde para biriktirdim, artık bir bilgisayar alabilirdim. Arkadaşımın bilgisayarında ilanlara bakarken gözüme bir ilan takıldı: "ACİL çok temiz ikinci el bilgisayar adeta bu bir Canavar!". İlana girdim ve açıklamayı okudum: "Çok bir açıklama yazmayacağım, bilen bilir, bu bilgisayar adeta bir CANAVAR. Bir iki üç ve bam! Bilgisayar hali hazırda kullanımınızda.. O an kıpkırmızı olduğumu ve sinirden ellerimin titrediğini hissettim. Aklıma mağazadaki dallama geldi. İstediği olmuştu. Artık gerçek bir Canavar yaratmıştı.
2 yorum:
eski şablona mı dönmüşsün napmışsın çözemedim...
Şablon aynı şablon, kafa aynı kafa
Yorum Gönder