“Abi ben var ya, offline takılıyorum. Yani sonuçta herkese online görünmek istemem. Ben kendi istediğim kişilerle konuşurum. Kimse benim orada olup olmadığımı bilmez. Bence böyle kullanılmalı” dedi. Benden bir tepki bekliyordu bu sözleri karşısında. İçimde patlayan tepkileri mi yoksa onun istediği tepkileri mi vermeliyim diye düşündüğüm iki saniyelik süre, ömrümden ömrü alıp götürüyordu. Konuştuğumuz konu şu an hayatımızın bir parçası olmaktan kopan bir programdı. Microsoft’un yıllar önce hayatımıza dahil ettiği ve birçok insanı delicesine bilgisayar başına kilitleyen, sürekli yayımladığı yeniliklerle bir gün smiley atarak, bir gün “cam” açarak bilgisayar başında çürüdüğümüz: Msn Messenger. İşte konuştuğumuz konu onun Messenger ve çevresindeki insanlarla olan imtihanıydı ve o, elinden geldiği kadarıyla bu imtihanı artistik bir şekilde sürdürmek istiyordu. Kendi içinde yaşadığı diğer imtihan ise gizlilik duygusuydu. Eminim ki Facebook çıktığında, kendini ve fotoğraflarını gizleyip insanları röntgenlemişti. Çünkü o, aranan bir kişiydi. Kendini ortalıkta görünmez yaparak sosyal iletişimini istediği insanlarla sürdürüyordu; fakat bunu yaparken bir stalker (aslında ben sizi takip ediyorum, ensenizdeyim!) edasında yapıyor ve offline olduğunu insanlara anlatarak çevresinde Görünmez Adam unvanına doğru koşuyordu. En iyisini yapıyorsun kardeşim, dedim. Böylesine düşünceli bir insan benim için kardeş sayılırdı(!) İki saniyelik düşünmeyle verebildiğim en iyi cevap da buydu sanırım. Karşısından onayı alan her insan gibi, kocaman gözlerini hafiften kısarak “tabi yaa” bakışı attı ve gözleriyle uzaklara doğru yelken açtı. Muhabbet direkt durmuştu; çünkü içten içe gülüyordum. Konuşacak mecalim yoktu. Bu ettiği lafları benden önce kaç kişi daha dinlemişti acaba, diye düşündüm. Sırada, yanında oturan arkadaşının bunu dinlediği kesindi mesela. Çünkü durum karşısında hiç tepki vermemişti. Belli ki Messenger üzerinden onla offline konuşmaya alışkın gibiydi. Her konuşma başlangıcı “ştt orada mısın?” diye başlıyor olmalıydı. Birkaç dakika cevap vermedikten sonra “buradayım” cevabıyla “işim vardı-geldim” havası yapıyordu. Alay hissim nefrete dönüşüyordu. Hocanın sınıfa girmesiyle kendi sırama gittim. İşin ilginci Görünmez Adam ders boyunca da offline olmayı sürdürüyordu, hoca kendisine soru sordukça konuşuyor, ortaya atılan sorulara atlamıyordu.
Akşam eve geldiğimde, önce bilgisayarın açma tuşuna bastım, o açılırken üstümü başımı çıkarttım. Bi su alıp bilgisayar başına oturdum. Messenger figürleri dönmeye başladı. Listemde kimse yoktu ya da ben öyle zannediyordum. Çevrim dışı listesinden onu buldum. Çift tık yaptım. Pencere açıldı. Orada olduğunu biliyorum, yazdım. Cevap gelmedi. Aslında bu cümle karşısında cevap gelmesi de beklenemezdi. Muhtemelen konuşma penceresi açık, ekrana öyle bakıyordu. Üzerine oyun isteği yolladım. Kızma Birader. Kabul etmedi. Cam açma isteği yolladım. İptal etti. “Ne var olum la?” yazdı. Kızmıştı. Yok bişe dedim. Bilgisayarı kapadım ve yattım. Oyunu ben kazanmıştım. Hükmen!