"Canlarım ciğerlerim beni özlediniz mi, özlediniz di mi ay" girişli blog yazılarına denk geliyorum. Aklıma Seda Sayan geliyor. O da öyle açar ya programlarını, bi fark yok. Sen kalk da elit takıl, blog yaz, düştüğün hale bak. Yazık be!..
- O kadar film izledim, altyazılar okudum . "Lanet olsun" çevirilerinden başımı kaldıramadım. Ama bu sefer durum kendini aştı. Bundan daha kötüsünü görmedim. Aynen şöyle:
-How is he like?
-Cool..
Çevirisi:
-O neyden hoşlanır?
-Serinden..
Kafam yandı. Çipler gitti. Intel'den yenisini sipariş verdim. Haftaya ancak gelir. Bu süre zarfında bitkisel hayatıma devam edicem. "Yok artık" dedirten bir altyazı çevirisi gerçekten.
- Şu şundan iyidir düşüncesi sadece kendi içinde kalsa. Başka markalara değil de kendi markası içindeki modeller arasında bir sidik yarışına girilse daha mutlu bir hayat sürebilirdik. Mesela kullandığın şeyin 2013 modeli çıksın. Eskisine oranla daha iyi olsun. Diyelim bu eskisine göre daha iyi, bunu al. Karşı caddedekiyle karşılaştırmasak. Rahatlasak. Ben zaten markaya para veren biriyim. Diğerinden iyi olması beni çok tınlamıyor. İsim vermedim, genelleme yapmak istedim. Böyle de bi b.ka benzemedi ya neyse.
- Çok dikkatimi çeken ve kesinlikle inanmadığım iki tabir var. İlki "doktorların tüm çabasına rağmen..." Diğeri de "polislerin geniş güvenlik önlemleri". Doktorları pek gözümün önüne getiremiyorum böyle mükemmel bir çabayla. Sanki iki aletle bakıyorlar "yok ya bu yaşamaz" diyorlar, sallıyorlar adamı. Ne biliyim. İbrahim Tatlıses'te öyle olmadı ama adamı ölümden döndürdüler. Orada kesin tüm çabalarını kullandılar. Bizim bakkalın görümcesi için bu kadar çaba gösterildi mi peki?
Polisler ise ne kadar önlem alırlarsa alsınlar, insanın olduğu yerde illa ki bir sorun çıkıyor. Gözden bişe kaçıyor. O kadar güvenlik seminerine girdim, emniyet dersleri aldım. Anladım ki bir insan terör eylemini, bomba patlatmayı, birine suikast yapmayı istiyorsa yapıyor. O kadar rahat bir ortam var ki anlatamam size. Her yer metal dedektör kaynıyor. Bu dandik aletler hiçbir bombayı algılamıyor. Adam 50 kilo C4 ile oradan geçiyor. Plastik olduğu için ötmüyor cihaz. Bizim şapşal güvenlik görevlisi de elinde Garrett ile dursun öyle. Ankara'da metronun altı diye tabir edilen yer, koskoca Ankamall, Güvenpark o kadar güvenliksiz yerler ki resmen hayatımızı şans eseri yaşıyoruz. Biri ölecek oralarda, bize ders olacak, ancak o zaman akıllanırız. Güvenliği arttırırız. Bu ülkede işler böyle yürüyor. Biri deliğe düşüp bacaklarını kıracak, işte o zaman belediye gelir de çukuru kapatır.
Yıllardır yaptığım otobüs seferleri sonunda beni çıldırtan dört şeyi belirledim. Tahammül edemiyorum bunlara. İşte liste:
1) Çocuklu yolcu
Evet yapacak bişe yok. Onların günahı da yok ama çoğu insan dibinde deli gibi haykıran bir afacanla 8 saat yol gitmek istemez. Genel tahammül sınırını zorlayan bir unsur bu. Kısa geçiyorum seni çocuğum.
2) Deli yolcu
Bu adam öğlen vakti koltuğunu sonuna kadar arkaya yatırır ve 20 saniyelik bir süre içinde de uykuya dalmış olur. 20 saniye içinde tepki verdin verdin, yoksa dönüşü yok. Öyle iki büklüm gidersin tüm yolu. E be adam akşam olsa anlarım, gece olsa anlarım, yatır koltuğunu uyu da öğlen vakti yapılır mı bu? Belki arkadanki kişi gazete dergi okuyacak, laptop kullanacak, yemek yiyecek vs. Onu da düşünsene biraz. Deli yolcu işte
3) Manyak yolcu
Bu adam efendi gibi oturur, açar önündeki ekranı. Kanal D, Show tv falan izler, kek neyin yer. Derken gece olur uykusu gelir. O tv'yi kapatmaz. Parlaklık sonda, ses sonda, öyle uyur. Bir gıdım da rahatsız olmaz. Bu adam genelde benim yanıma oturuyor. Bazen de ön çaprazıma denk geliyor. O ışıktan rahatsız olmuyor, fosur fosur uyuyor, ben rahatsız oluyorum. Uyurken o ekranı kapatmak var ama daha hiç yeltenmedim. Zira uyku sersemi olay çıkarır. Dedim ya manyak yolcu
4) Ruh hastası yolcu
Bu adam çok pis uyur. Bi de utanmadan başını senin omzuna yaslar. Yavaş yavaş gelir o baş. Seni duruma alıştırmaya çalışır. Bir anda şok yaşama diye öyle yapar. Bir güzel senin omzuna kurulur. Misler gibi uyur. Halbuki gitsene öbür tarafa doğru uyusana be adam.
Bir keresinde de şöyle bir şeye rastladım. Yanıma benim yaşlarımda biri oturdu. Çıktık yola. O uyuyor. Benim de uykum geldi. Hafiften sızıyorum. Çocuk başını omzuma tam koyuyor, o an uyanıyor, geri çekiyor başını. Omza değdikçe geri seken bir baş düşünün. 20 kere falan oldu bu. Sonunda uyandırdım, gel dedim şu başını omzuma koy da ben de uyuyayım artık. Öyle olunca çekindi. Diğer tarafa döndü. Ruh hastası beni de ruh hastası yaptı. Hatta körle yatan şaşı kalkar diyeyim, bu yazıyı da böyle bitireyim.